İçeriğe geç

KUR’AN KRİTERLERİNE GÖRE YAŞAYAN ÜLKELER SIRALAMASI…!

KURAN’IN KRİTERLERİNE GÖRE YAŞAYAN ÜLKELER SIRALAMASI

   Hangi ülke kaçıncı sırada merak mı ediyorsunuz, o zaman araştırmayı okumanızı tavsiye ediyoruz.

   George Washington Üniversitesi’nin Uluslararası İlişkiler bölümünden Profesör Scheherazade S. Rehman ve Profesör Hossein Askari tarafından hazırlanan ve Global Economic Journal isimli dergisinde “An Economic Islamicity Index” başlıklı makale yayınlandı.

   Araştırmacı yazarlar Kuran’a ve İslami ideallere en uygun olarak yönetilen ülkeleri araştırmışlar ve elde ettikleri indeksi bu makalede yayınlamışlar.

    İslami öğretilerin, insanlara verilen özgür iradenin dışında, sosyo-ekonomik kurallar, ekonomik sistemler, ahlak, hukuk sistemi ve yönetim şekli gibi konuların nasıl şekillendirilmesi gerektiği hakkında kurallar getirdiğini söylüyorlar. ‘İslami öğretileri belirli bir ideoloji altında tanımlamak gerekir ise “ahlaki değerleri temel alan, eşitliğe dayalı liberal bir sistem” olarak isimlendirilebileceğini düşünüyorlar.

    Yazarlar İslam öğretisinde, toplumun haklarının kişinin haklarından daha önde geldiğini söylüyor .

    Bunu sağlayan kurallar arasında ‘zarar verilmemesi,’ israf ve tahribin engellenmesi, gereksiz lüks ve şatafattan kaçınılması, ahlaki olmayan yollarla gelir üretilmemesi yer alıyor. İslam’da kişisel mülkiyet hakları korunuyor ancak toplum menfaatiyle çatıştığı yerlerde toplum hakları öne çıkıyor.

   Profesör Askari çalışmayla ilgili BBC’ye verdiği bir röportajda şöyle söylüyor:

   “İslami metinleri incelediğimizde iyi ve adil bir devlet yönetiminin temel şart olduğunu görüyoruz. İslami öğretiye göre bir ülkedeki resmi kurumların çok iyi işliyor olması ve  yöneticilerin vatandaşlarla aynı kanunlara tabii olmaları gereklidir.

    Ayrıca vatandaşlar ekonomik ve politik özgürlüğe sahip olmalı ve toplum düzeni ekonomik gelişmeye imkân vermeli. Yani yolsuzluk ve fakirleşen toplum İslam’a uygun değil.”

    “Halkın en düşük hayat standardını yaşamayan yöneticiler Liyakatten yoksundur.”(Ruhullah Musevi ra)

     “Zorluk Ahlakı bozar, Zulmü Adaletle, Fakirliği ise sadaka ve bağışlamakla tedavi edin.”(Hz. Ali ra) İslam fakirliği ön görmediği gibi zenginin de şımarıklığına müsaade etmez.

   Hz. Ali(as) iktidardayken kendisine Neden bu kadar varlık içinde Bu yoksulluğu yaşıyorsun? Sorusuna verdiği cevap tarihe yazılacak niteliktedir, “Dünya aşağıda, O’nu almak için eğilmem gerekiyor.” Makam mevki, varlık karşısında eğilmeyen bir idareci İmam Ali(as) gibi  tarihe mal olur.

   Nitekim Rahmetli Prof Cemil Meriç(ra) “namaz kılan bir toplumun psikolojiye, Zekât veren bir toplumun ekonomik sorunları olmaz” önermesinin de bir hakikati vardır.

   Profesör, İslam’a uygun ülkenin özelliklerini şöyle özetliyor:

   “Eğer bir ülke veya toplum seçimle gelmeyen baskıcı ve adaletsiz yöneticiler tarafından yönetiliyorsa, insanlar kanun önünde eşit değilse, din dahil hiç bir konuda düşünce özgürlüğü yoksa, bazıları fakirlik çekerken diğerleri lüks içinde yaşıyorsa, sorunların çözümünde diyalog ve uzlaşma yerine baskı ve şiddet uygulanıyorsa ve adaletsiz uygulamalar yaygınsa burası hiçbir şekilde bir İslam ülkesi olamaz.”

   İranlı profesöre göre Müslüman ülkelerin bu sıralamada en gerilerde yer almasının sebebi bu ülkelerde İslam’ın Dağıtım ve bölüşüm adaletinden ziyade politika ve güç unsuru olarak kullanılması.

    Yazarlar makalede ileri ekonomilere bakarak ekonomik gelişmeyi ve adaleti destekleyici ilkeleri gözden geçiriyorlar. Daha sonra bu kuralların Kur’an-ı Kerim ve hadislerde bahsedilenlerle uyumlu olduğunun altını çiziyorlar. Daha sonra, çeşitli uluslararası istatistikleri kullanarak dünya ülkelerini puanlayarak sıralıyorlar.

   Sonuç olarak, dünya ülkelerini sıralamak için Kuran’a uygun olarak belirledikleri 11 temel iktisadi prensibi şöyle belirlemişler.

1. Toplumun tüm üyelerine eşit iktisadi fırsatlar ve İktisadi adalet

2. Sözleşmelerin ve mülkiyet haklarının korunması

3. Çalışmak isteyen herkese istihdam imkânlarının oluşturulması

4. Eğitim imkânlarının eşit sağlanması

5. Yoksulluğun önlenmesi ve temel ihtiyaçların karşılanması (gıda, yiyecek, elbise, sağlık gibi)

6. Vergilerin toplumun diğer ihtiyaçlarının karşılanması için kullanılması

7. Tabii kaynakların toplumun bugünkü ve gelecekteki üyeleri düşünülerek yönetilmesi

8. Yolsuzluğun önlenmesi

9. Destekleyici bir finansal sistem oluşturulması

10. Faizin kaldırılması da dahil finansal teamüller

11. Devlet yapısının bu ihtiyaçları karşılayacak verimlilik ve etkinlikte olması

   Sonuçta ortaya çıkan sıralamada ilk 3 sırada İrlanda, Danimarka, Lüksemburg, 4. Sırada İsveç, 13. Sırada İsviçre, 17. sırada Almanya, 25. Sırada ABD yer alıyor sıralamada. Müslüman ülke olarak 33. sıradaki Malezya, 42. Sırada Kuveyt olmuş. Türkiye ise 71. sırada yer almış. Araştırmaya göre Kur’an’daki İslam’a en uzak yaşayan ülkelerden olan Suudi Arabistan listenin 91. Sırasında yer alıyor.

   Araştırmada 9. sırada bulunan Norveç’in Ortadoğu’daki Müslüman ülkelerle olan bir ortak noktasına dikkat çekilmiş.

   Ortadoğu’daki kadar zengin petrol kaynakları bulunan Norveç’te, Ortadoğu ülkelerinin aksine, petrol zengini şahıs yok, çünkü tüm petrol gelirleri devlet tarafından yönetilerek refah toplumunun gelişmesi için harcanıyor. Bu sebepten insan hakları ve ifade özgürlüğünün yanı sıra, ekonomik uygulamalar konusunda da İslam’a en uygun ülkelerden biri bulunmuş Norveç.

   Sonuçta, makale, ister Müslümanların ister Müslüman olmayanların yaşadıkları ülkelerde ekonomik ilerlemenin İslami prensiplerle olacağını söylüyor. Yazarlara göre, Müslümanların çoğunlukta oldukları ülkeler İslami prensiplerden uzaklaştıkları için ilerlemiyorlar.

  “İslam güzel de biz bunun neresindeyiz”(İzzetbegoviç)

    Tüm İslam ülkelerine hakim olan tağuti sistem uygulamalarının ve zenginliklerin bir işe yaramadığı bir zaman diliminde;

    Tüm dünyada iddialı bir şekilde Hassaten İran Coğrafyasında Hz. Muhammed ve Ali(as) mın sevgisinin siyasete damgasını vurarak tüm ülkede uygulanacak kanun ve yasaları bu minvalde tesisini irade eden ve Yıllarca bu uğurda çaba harcayan Teoloğ, Sosyoloğ ve Toplumbilimciler sebeplerden doğru sonuçla üretmeyi başardılar.

    Aşağıda Gösterilen Anayasanın ikinci maddesi tüm dünyada ve hassaten İslam ülkelerinde bir heyecana sebep olmakla birlikte dünyanın kalan kısmında ise alışılmış doktrinlerin insanlığın derdine çare olmayacağını ve mutlak pozitif sonuçlar üretemeyeceğini anlayan ve dünyanın sömürü kültürü üzerine bina edilmiş siyaseti bu türden bir siyasi mantaliteyi yok etmenin gayretiyle uyandılar.

   İkinci Madde İslam Cumhuriyeti;

 1-Tek ilah’a(lailaheillallah)ve egemenlik ile yasama yetkisinin O’na mahsus bulunduğuna ve O’nun emrine uyma gereğine,

 2-İlahi vahye ve O’nun kanunların açıklanmasındaki temel etkinliğine,    3-Ahirete ve onun insanın Allah’a doğru gelişim çizgisindeki yapıcı etkinliğine,

4-Hilkat(yaratılış) ve yasamada (İlahi kanunların ko­nulmasında)ilahi adalete, diye devam eden temel ilkeler….
    Bir İstisna olarak; 1979 yılında tüm dünyayı sarsan şok dalgasıyla hayat bulan İran İslam devrimi İslam’ı çağın idrakine sunan tezlerden hayata hükmeden bir realiteye dönüşerek, toplumda sosyal adaletin gelir dağılımı ve yöneticiler ile yönetilenler arasındaki dengeyi tüm dünyada yaşanan aristokratik ayırımcılığa yöneticilerinin yaşadığı sade hayatla en büyük şoku yaşatmıştır, İşte bu siyasi ve sosyolojik şokun bedelini kırk yıldır yaşadıkları ekonomik muhasara ile ödetiliyor. İran coğrafyasındaki Müslümanlara yıllarca yaşatılan mağduriyetlerden kısa bir kesit sunalım.

    İran İslam Cumhuriyeti ile, Irak Ba’as rejimi arasındaki savaşta;” İran İslam Cumhuriyeti “sadece Saddam rejimi ile değil! Batılılar, Büyük Şeytan Amerika ve Uşak Arap ülkeleri ile savaştı. Onlar Saddam’ın yanında yer aldılar.

   Büyük Şeytan Amerika bu savaşta Ba’as rejimine 840 milyon dolarlık silah, gıda ve askeri yardımlarda bulundu ve bunun haricinde 1 milyar dolar da kredi verdi. İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya ve Belçika başta olmak üzere batı ülkeleri Saddam’a günün teknolojisine uygun savaş füzeleri yardımında bulundular. Fransa’nın verdiği kimyasal silahlarla Halepçe’de kitlesel katliam yapıldı ve yetmezmiş gibi Miterandı Kürtlerin babası karısını da Kürtlerin anası diye bize pahalıya sattırdılar.

   Almanya ve Fransa Ba’as rejimine kimyasal silah gönderdi ve Saddam rejimi bu silahları acımasızca hem askerlere ve hem de sivillere karşı kullandı.

   Halepçe’de olduğu gibi. Diğer yandan Amerika kıtasından; Brezilya, Arjantin, Kanada ve başta Büyük Şeytan ABD Ba’as rejimin yanında yer aldılar ve her türlü yardımı İran İslam Cumhuriyetine karşı savaşmak için, Saddam’ın Ba’as rejimine yaptılar.

   SSCB ülkeleri de askeri eğitim, ağır ve hafif askeri arabalar, silahlar ve malzemeler konusunda yardımda bulundular. NATO ve Varşova birliğinde olan ülkeler ,hepsi “İran İslam Cumhuriyeti “ne karşı Irak Ba’as rejimine her türlü destekte bulundular.

   Arap ülkeleri başta Suudi Arabistan, Ürdün, Arap Birliği, Kuveyt, Mısır, Libya, Yemen ve Katar Saddam’a milyarlarca dolarlık askeri silah, gıda ve malzeme yardımında bulundular. Irak Ba’as rejimi yanında yer alan diğer ülkeler;  

   Bahreyn, Umman, Fas, El Cezayir, Tunus, Somali, İsveç, İsviçre, Polonya, Romanya, Yugoslavya, Hollanda, Çin ve hemen hemen dünyanın bir çok ülkesi vardır. Ama bunları yazmaktan amacım budur ki; “dünyanın tamamı birleşse de Allah’ın nurunu söndüremez.” Çünkü Onların şiarı şeytanların şiarıydı.

   Ama; İran cephesinde gece teheccütler, Kur’an tilavetleri, askerlerin maneviyatı ve Allah’a yalvarıp yakarışları, Kerbela’yı ve Aşurayı kendilerine kılavuz etmeleri, bu savaşta hak ve batılın karşı karşıya geldiğinin göstergesi idi.  

    Daha önce ABD ve piyonu Siyonist İsrail’in tam versiyon Kukla ve sömürgesi olan bir coğrafyanın teologlarının büyük çoğunluğunu devrime kurban veren Ali(as) hayat standardı ve hikayesine idealinin başköşesine bırakan bir siyaset elbette ki dünyanın geleneksel aristokrasini tehdit ve tedirgin ettiği için tüm dünyanın işbirliği ile Saddam maşası kullanılarak en direk  8 yıllık savaş ilan etmek yetmezmiş gibi 40 yıllık bir ekonomik ambargoyla cezalandırılmasına rağmen dünyanın ekonomik dengelerinin üzerine kurulduğu faiz denen sömürü aracını bir ilke olarak yasaklayan bu şokların yüzlerce dalgasının da bir etkeniydi.

    Savaş karşılıklı mütekabiliyet esasına göre işlemiyordu;

   İran-Irak savaşının en çetin günleridir. Saddam Fav adasına kimyasal saldırı yapmış tek seferde ciddi bir asker şehit olmuştur. O dönemin ABD/AB Ülkeleri, bu günden daha zalim yaklaştıkları için ilaç ambargosu altındaki ülkede kimyasal yaralı askerlerin durumu ve halkın moral değeri çok kötüdür.

   Haşimi Rafsancani’ye acil toplantı teklif eden Ordu Komuta Kademesi, İmam Humeyni’ye iletilmek üzere bir karar alır: Uğradığımız saldırının kısasını uygulayalım.

Rafsancani, teklifi İmam’a götürür ve İmam tek kelimelik bir cevap verir:” Haram’dır!” der.

   Cevabı getiren Rafsancani’ye bu sefer Komutanlar şu teklifi yapar: Bu silahın bizde de olduğunu düşmana tecrübe ettirmezsek, tekrar kullanırsa durumumuz çok kötü olur. Siz İmam’dan ricada bulunun; şöyle yapalım: Biz sanki hedefi şaşırmış gibi bu silahı kullanalım, düşman öyle zannetsin  ama boş alana atalım.

   İmam teklife hiddetlenir ve şöyle der Haşimi Refsancani’ye:

   “Orda da canlılar var. Kullanılacak olan silahın kimyasal olduğunu söylüyorsun. Hayvanlar ve doğanın da canı var.”

   Sömürgeci ve Aristokratların her türlü Ekonomik, Teknolojik ambargo ve ablukasına rağmen bugün Askeri alanda %98 oranında kendi kendine yeterli hale gelen, İlaç sektöründe %95 yeterlilik, teknolojik olarak uzaya kendi uydusunu başarılı bir şekilde uzaya fırlatan, Kendi gemi ve denizaltılarını %100 oranında üreten, Kendi savaş uçağını ve İha’sını yapan, %100 yerli imalatı Füze teknolojisinde Dünyanın İlk dört sırasına yerleşmesi, Ortadoğu’da belirleyici bir aktör olması ekonomik sebeplerle izah edilemez ,

   Siyasetin onurlu izzetli ve kaynakların doğru zeminlerde harcanmasıyla dinamik bir yapı ortaya çıkarmıştır. Genel anlamda Uluslararası arenada Ekonomik açıdan zayıf kalsa da her vatandaşına petrol gelirlerinden aylık 50 $ maaş vermesi, bir siyasetçinin maaşını bir trafik polisi ile eşitleyen hakkaniyetli bir sistem ile temel gıdalarda devlet süspansiyonunu öngören her şeye rağmen dünyada aristokratik geleneği en çok tehdit eden bir sistem olduğu gerçeğidir.

   Bu ülkede petrol zenini hiçbir siyasetçi bulamazsınız, Rüşvet alan Belediye başkanını bile ipte sallandıran, Tecavüze idam, Uyuşturucuya İdam, Siyonist işbirlikçilerine İdam, ve Katillere İdam, böyle bir adalet sistemi kısasta hayat olduğunu gösterir. Dünya burayı idamlar ülkesi tanımaya devam etsin çünkü dünya siyaseti yalan ve manipülasyonlarla ayaktadır.

   Siyasi alanda uluslararası aktörlere ve bu aktörlerin kurum ve kuruluşlarına rüşvet vermeyen izzetli duruşları siyasetine itibar kazandırmıştır. En iyi örneği ise ABD başkanı trampetin beş ülkeyi devreye koyarak sadece bir telefon görüşmesine razı etmedi edemeyecektir.

   Tüm dünyanın 40 yıllık endişelerini Müslümanlar anladı ama Müslüman olduklarını zannedenler hala anlayabilmiş değil, Çünkü Devrimin Efsanevi Lideri Ayetullah Ruhullah Humeyni Büyük bir cesaret ve samimiyetle Devrimin temel hedefi “Muhammed(sav) ve Ali(as) dönemindeki İslam’ı icra edeceğiz” sözü müstekbirleri paniklettiği kadar Müslümanları heyecanlandırmadığı gibi idraklerine yetmedi.

    Mesele çok basit Küresel istikbara karşı tüm alanlarda ve tüm satıhlarda mücadele eden bir sistem ancak Allah’ın yardımıyla ayakta kalabileceği gerçeğidir.

   “İslam en mükemmel sistem ama bizler değiliz..” (Aliya İzzetbegoviç ra) Sonuçta En iyisini yöneten ve yönetilen İnsandır,

   Sıkıntıyı kendimizde aramamız gerekirken, Bahaneler dahilinde Ulus,Tarih, Irk, Mezhep ve meşreplere yükleyerek  kendimizdeki bu sıkıntıyı başkalarına havale edenler utansın. vesselam

Tarih:Genel

İlk Yorumu Siz Yapın

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir