İçeriğe geç

RUH BEDEN İLİŞKİSİ..

RUH’LARIN BEDENLE İLİŞKİSİ..!

    (Ağır,derin ve ilmi bir konu olması sakin bir kafa ile okunmasını icap eder)

    Sana ruhtan soruyorlar. De ki: “Ruh Rabbimin emrindendir ve size ilimden ancak az bir şey verilmiştir.”(İsra 85)

    Ruh, mana âleminin cinsindendir. Beden madde âleminin cinsindendir. Madde ve mana birbirine nasıl bağlanır?

     Kur’an’da Yirmi yerde  “RUH” kelimesi geçmektedir.

   İnsanın aslı ilahi bir ruhtan ibarettir, Beden ise ruhun bir dalı ve ruha tabi olan bir gerçektir. İnsanın tabii yönünü tanımak birtakım zorlukları ihtiva etmektedir, Ama tabiat ötesi yönünü tanımaksa aşama olarak çok çok zordur.

   Zira insanın tabiat ötesi varlığı ve boyutu soyut bir hakikat olup, tabii ve maddi özelliklerden münezzehtir.

   Ruh Allah’ın en büyük Ağırlığı(Sıkl-i Ekber) beden ise en küçük ağırlığı (Sıkl-ı asğar) sayılmaktadır.

   İnsanın aslı ve hakikati melekuti canlıdır, İnsanın Ruhunu tanımak çok zor olduğu için O’nun ihtiyaçlarını bilmek hastalıklarını tanımak ve tedavi yollarını öğrenmek de aynı derecede zordur.

   Bu nedenle 19.yy da kurumsallaşan psikoloji bilimi sadece  birtakım testlerle kategorize ettiği bazı davranış şekillerini kendi bünyesinde tanımlayarak ürettiği çözümler anti deprensen ilaçlarla hastalarını uyutarak/uyuşturarak teskin etmeye çalışıyor.

    Tarih sürecinde gelmiş geçmiş Filozofların ruh konusunda söylediklerine gelince;

    Doğunun Aristo’su olarak bilinen İbn-i Rüşd;”Ruh hakkında kelam etmek çok zor ve ince bir iştir. Bu mevzuyu Allah, ilimde derinleşen kullarına has kılmıştır”

• Descartes ruhu “eşyanın zıddı olan düşünen şey” olarak tanımlar.

• Spinoza ruhtan “ilahî cevherin özellik ve tarzı” olarak söz eder.

• Leibnitz ruha “kendi içine kapalı monad (teklik) alevi” adını verir.

• Lessing ruhu “sonsuz soluk” olarak ifade eder.

• Kant ruhu “mutlak olanı idrak etmenin imkânsızlığı”yla niteler.

• Fichte ruhu “bilgi ve fiil” olarak ifade eder.

• Hegel ruhu “fikrin (idea) gelişiminin kendisi” olduğunu söyler.

• Schelling ruhu “mistik kudret” olarak tanımlar.

• Nietzsche ruhu “kudretin iradesi” olarak ifade eder.

• Freud ruhu ego ile süperego arasındaki fark olarak belirtir.

• Jaspers ruhu varoluşla tanımlar.

• Heidegger ruhu “orada olmak” olarak ifade eder.

• Bloch “geleceğin kökenindeki gerçekleşme” olarak ifade eder.

     Bazı Filozoflar Ruh’u “Cam Bir fanus içindeki Işık’a benzetmişlerdir. Fanusun kendisi beden Işık ise Ruh mesabesinde görmüşlerdir.

    Sokrat, bu meseleyi, üzerinde çok durduğu ruh hakkında konuşurken ele almıştır. Gerçi ruhun ebediliği konusunda Sokrat’ın sözleri her ne kadar açık değilse de, son günlerinde, Atinalı idarecilerin, hakkında verdikleri ölüm kararına aldırmamasından ahirete inandığı anlaşılmaktadır. Sokrat vefatı esnasında, talebelerine, ruhun ebediyetine inanmasını gerekli kılan sebepleri anlatarak şöyle demiştir: “Varlıklarda başlangıçlarına dönüş vardır. Hayatı ölüm, ölümü de hayat takip eder…”

    Eflatun da; ruhun ebediliği meselesine büyük önem göstermiş, bu hususta deliller sıralamış,  bu ihtimamı sebebiyle Eflatun-u İlahi lakabını almıştır.

   Aristo’ya göre Ruh Canlı varlıkların prensibidir, O’na göre Ruh cevherdir. Yani belli bir kalitedeki mahiyetin varlığıdır aynı zamanda cisim değildir, lakin bedenin her şeyidir. Beden Ruh ’un bir süjesidir. Çünkü beden kuvve halinde bir maddedir.ve kendiliğinden fiil haline geçmez. Görüşün göze bağlı olduğu gibi ruh da vücuda bağlıdır.

    Descartes’e göre ise Ruh düşünen cevherdir, Allah ise her şeyin kendisine tabi olduğu ve kendisinin hiçbir şeye tabi olmayan sonsuz cevherdir.

   Cisimde yer kaplamayan hiçbir şey olmadığı gibi ruh ’ta da düşünce olmayan yer kaplayan maddi olan hiçbir şey yoktur.

   Descartes’e göre; Beslenen, Yürüyen, nefes alan Cisimdir, Zevk duyan ıstırap çeken Acıkan, Seven, Susan, Uman, korkan ve ses, ışık koku, lezzet, mukavemet fikirlerini idrak eden, uyanık duran ve rüya gören Ruhtur.

   Descartes’e göre Allah İrade ve hareketlerimizin fail sebebidir.

   Spinoz’a göre Cisimsiz düşünce İdrak ruh yok demektir. Diğer bir ifadeyle zihni gelişme fiziki gelişmeye bağlıdır.

     Büyük Filozof Mola Sadra (ra) dinleyelim

   Aşağıda her şer ilahi rahmetle dolsa da yukarıda hiçbir şey eksilmiyor.

 Aklın madde ve cisme inişi bir iniştir ama bunda tecafi yoktur. Yani ne kadar inse de yukarısı yine dopdoludur. Ve cevheri hareket ile maddeden yeniden yükselerek ta yukarıya gidiyor, Bu, mekanik hareket değildir, otomobilin hareketi değildir, trenin hareketi değildir

   Beyinde yorumlanıp, Fiillere yansıyan hareketler sadece fiziki şekilde kalıyorsa metabolizma üzerinde sınırlı etkiler bırakırlar, Ruh fizik bütünlüğünde konsantrasyon Ruh ağırlıklı bir düzeyde devam ederse metabolizma bu Ruhi etkiye bağlı olarak tepkime devam eder, bazen Ruh ‘ta öyle bir yoğunluk oluşur ki, Sinirler devre dışı kalır ve kişinin fiziki dış müdahaleye maruz kalsa da herhangi bir acı hissedilmeyecek düzeyde kalır. Çünkü madde zaman ve mekanla sınırlı iken cehver zaman ve mekanla ilişkisi olsa bile bu ilişki letafet ile izah edilir ve madde bu cevherin ortamlarına madde olarak sirayet edemez.    

     Çünkü madde zaman ve mekanla sınırlıdır.

   Nitekim Hz. Ali(as) ayağına batan bir büyük Diken’i çıkarmak için Teşebbüs edenlere “Ben namaza durayım siz öylece bu müdahaleyi yapın ve dikeni çıkarın” olayı Ruh beden arasındaki etki ve tepkiyi en iyi tarif eden Anestezik gelişmedir.

   Doğunun Büyük Aydın ve  Sosyoloğu Dr. Ali Şeriati(ra) Şah’ın adamları çok ağır bir işkence bana yaptılar eğer o işkence altında iki rekat namaz kılmasaydım o eziyete dayanamazdım diyor. Çünkü tehiyatta esselamü aleyküm ela ibadillahissalihine dediğim zaman tüm Salihlerin yanımda olduğunu his ettim. Diyor.

    Günümüz tıp alanında Uzakdoğu’da uygulanan hipnotezik anestezi teknikleri ile Tıbbi cerrahi müdahaleler yaygın olarak kullanılmaktadır.

   Vahşi dünyada işkence altında bu konsantrasyonu ve transasyonu ruh boyutuna aktarmayı beceren çoğu insan fiziki müdahaleden(İşkence gibi)kaynaklanan acıları hissedip tarif edememiştir.

   Tıp literatürüne geçen anestezi yorumlarında hastanın her şeyi işittiğini ama konuşamadığını ifade etmesi anestezik müdahalede ağırlıklı olarak bilinç, Ruh boyutunun etkisinde olduğu için sadece işitme olgusunu aktif bırakmıştır, bu da sinirleri etkileyen anestezi teknikleri bazen beyindeki nöronların Ruh boyutunu aktivitesine sirayet edemeyebileceğini gösterir.

   İnsanın haleti ruhiyesin de bazen öyle fırtınalar eser ki, Bedenin ortaya koyduğu aktiviteleri fizik yasaları ile izah etmek mümkün değildir.

  Hz. Ali(as)bunu şu şekilde tarif eder “İnsan iki boyutludur Ruh ve Fizik ancak; Fizik gücünü Ruhtaki dinamikten alır,.”(Yani insan ruh dünyasındaki motivasyon kadar bir fiziksel kudret ortaya koyabilir),

   Nitekim yine kendisi “Hayber kalesinin kapısını Söküp kalkan olarak kullanan ve (Fiziki kudretle söküp kaldırmadım Rahmani bir kudretle kaldırdım” Bu kapı Sonradan sekiz kişinin ayakları ile yerden sürükleyemediği bir ağırlıktır.

     Bu türden bir Konsantrasyon ancak Allah’ın velilerinde olur ki, Beden acı çekmesine rağmen ruh bu acıyı his etmez.

     Aynı şekilde Hallac-i Mansur(ra) derisi canlı canlı yüzülmüş ve vücudundan akan kanlar yerde Kelime-i şahadet yazısına dönüştüren şüphesiz Yüce Allah sinirlerine sükûnet bahşetmiştir.ve günlerce Bağdat sokaklarında dolaştırılmasına rağmen öf bile dememiştir, 

    Yüce Allah bu ruhi motivasyon ve bedenle gerçekleşen transformasyonun mekaniğini “Sizin hakkıyla iman eden bir kişiniz onların yirmi kişisine bedeldir.” Beyanı Ruh ‘un beden yoğunluğu üzerindeki etkilerini en iyi izah eden beyandır.

    Nitekim bilimsel olarak insanın sahip olduğu bazı X Işınları ile olağanüstü birtakım aktiviteleri yerine getirebileceği ifade ediliyor. Uçan, Uçuran pirler bu istisnanın dışındadır.

    Ruh beden ilişkisini bir mekanik robot üzerinden izah edersek;

  Bir robotun tüm mekanik aksamları çalışır vaziyettedir, Sadece bir start düğmesi ile enerji verilirse istenen aktivasyonu yapabilir niteliktedir.

   Bu robotun bazı aksamları gelen enerjinin voltajına orantılı ise İşte bu robota gelen enerjiye dokunursan kısa devre ihtimali de olacaktır.

    Enerjinin doğal seyri mekanik ile doğru orantılıdır.

    İşte bu Enerji’ye “Ruh” demek belki teşbihte hata olmaz niyetiyle start düğmesi ise ilahi iradenin KÜN sıfatı ile nevşu nema bulan cihaza mekatronik bir işleyişin kader yolculuğu ortaya çıkmış olacaktır.

       İnsandaki işleyiş bu örneğe yakın bir transformasyonla gerçekleşiyor.

     Ruh beden ilişkisi denilince her şeyden önce insanın bir fiziki diğer yönüyle bu yapıyı harekete geçiren ve gözle görülmemekle birlikte bedende var olan ruh akla gelmektedir, bu ikisinden herhangi biri dıştan etkiye maruz kalırsa diğeri de bundan

   Çağdaş Filozofumuz Şehit Ustat Muahharı( ra) dinleyelim,

“İnsanın Ruhu, onun amelinden beslenir. Ona ne yedirdiğinize dikkat edin.”

 olumlu ya da olumsuz yönde karşılıklı etkileşim söz konusudur.

     İslam Alimlerinin Ruh hakkındaki görüşlerine gelince;

     Şu hususta birleştikleri görülür,

     1-Ruh İnsanın hakiki varlığı  ve varlığın temel unsurudur,

     2-İnsan Ruh’u Nurani Latif, ve Rabbani bir cevherdir,

     3-Ruh madde içinde maddeden ayrı bir varlıktır.

    Esasen İslam alimleri Kur’an’da “Sana Ruhtan soruyorlar de ki; Ruh rabbimin emrindedir ve size Onunla ilgili İlimden az bir şey verilmiştir” İsra/85 ayetine binaen biraz çekingen davranmışlar denilebilir. Ancak Fahreddin-i Razi bu ayetin ruh hakkında fikir beyan etmenin mâni olmadığını söylemiştir.

    Genel olarak İslam alimlerinin Ruh yerine Nefs kavramını yerine göre de kalp kavramlarını kullandıklarını görüyoruz. Gazali; Kalbi Allah’ı tanımaya mahsus Bir yer olan Ruh ’un hakikati olarak tarif etmektedir. (İhya Cilt 3 S 9)

     İbn-i Sina Nefs ve Ruhu birbirinden ayrı kabul etmektedir, O’na göre Ruh Bedeni ve  Nefsi kuvvelerin İlk bineği olup latif bir cisimdir. Ona göre Psiko-Fizik kuvvelerin merkezi bazen de düşünce merkezidir.

    İslami Manada Ruh ‘un mahiyeti üç ana özellik içinde işlenmektedir, Hayat, Hareket ,İdrak ’tır.

   İbn-i Sina’ya göre Ruh vücudun parçalarını kullanan bir cevherdir, Gazali ise beden ruhun bineğidir.

   İbn-i Sina’ya göre Beden yaratılmadan önce var değildir, Eğer böyle olsaydı, Bedenin kişiselleşme ilkesi eksik olurdu. Beden geçici Nefs(Ruh) ise kalıcı ve süreklidir.

    İbn-i Rüşte göre Ölüm Ruh’un faaliyetine son verir, Varlığına değil.

   Bir gün öğrencileri İmam’ı Gazali(ra)

– “Hocam! Ölüm nedir? Bize özel olarak anlatır mısın?” demişler.

   Velâyet Nuru ile ölümünün çok yakın olduğunu anlayan İmam’ı Gazali Hazretleri “Men lem yezuk, lem ya’rif” yani:

– “Tatmayan bilmez ki! Önce kendim tadayım, sonra size anlatırım” demiş.

Öğrencileri:

– “Aman hocam! Öldükten sonra sizinle nasıl bağlantı kurarız” dediklerinde gülümseyerek, yalnızca “İnşallah” diye cevap vermiş.

   Gerçekten aradan çok geçmeden İmam’ı Gazâli Hazretleri ölümü tatmış ve öldüğü gece öğrencilerinin rüyalarına gelerek:

– “Allah dostları sözünü tutar. İşte, bugün ölümü tattım ve sözümü tutmak için rüyanıza geldim” demiş. “Abdestimi tazeleyip, sabah namazını kıldıktan sonra, yalnızca odama çekildim ve ölüm meleğini beklemeğe başladım.

   La  İlahe illallah diye zikir ederken, bir anda odamı nur kapladı ve bütün hücrelerim nur oldu. Başımı kaldırıp yukarı baktım. O Nur’un etkisi ile evimin tavanı cam gibi şeffaf olmuştu.

   Yattığım yerden yedi kat gökleri, melekleri, Cennet’i gördüm ve Cennet’teki bir melek bana, ya imam! İşte köşklerin, işte makamın diye Cennet’teki yerimi gösterdi. Cennet’e bakarken, sevgili Rabbim ’in İrci’ıy ilâ Rabbik (Rabbine dön) hitabını duydum. O anda ruhum Allah aşkı ile cezbeye gelip, beden kafesinden fırladı ve ben kendimi başka âlemlerde buldum.

Tekrar dünyaya döndüğümde, evimin çevresinde aşırı bir kalabalık gördüm. Onlara, ne var? Ne oldu? Niçin toplandınız? diye ısrarla sorduğum halde hiçbiri ne yüzüme baktı ne de bana bir cevap verdi. İçeri girdim, hanımım ağlıyordu.

   Ona da aynı şeyleri sordum ama o da cevap vermeyince, az önce yatmakta olduğum odama girdim ve yerde yatan bedenimi görünce hem öldüğümü hem de insanların niçin benimle konuşmadığını anladım”.

Bazı öğrencileri:

– “Hocam, yerde yatan bedenimi görünce öldüğümü anladım diyorsun. Peki sen başka, bedenin başka bir şey mi?”

İmam-ı Gazali Hazretleri gülümseyerek:

– “İnsanın aslı, özü, gerçek ve kalıcı kişiliği Ruh ’tur. Ruhsuz beden, kesilen kol, bacak gibi cansız bilinçsiz et, kemik yığınıdır”.

Yine bazı öğrencileri:

– “Hocam, o daracık, karanlık kabirde Kıyamete kadar nasıl yatacaksın?”

– “Ah yavrum!” demiş. “Eğer kabirler dışarıdan göründüğü gibi dar, karanlık ve sıkıcı olsaydı, Allah dostları birer zindan mahkûmu gibi oraya atılır mıydı? Ana karnına göre dünya ne kadar geniş, güzel ve aydınlık ise, dünyaya göre kabirlerimiz de çok daha geniş, güzel ve aydınlık” demiş ve sonra:

– “Yakınlarım beni kabrimde bekliyor” diye ayrılıp gitmiş.

Allah Teâlâ rahmet eylesin, bizleri de şefaatine nail eylesin inşallah.

     Harun Reşit bir Ramazan günü Behlül’e akşam namazında camiye gitmesin ve Namaza gelen herkesi iftara davet etmesini söyledi,

  Akşam oldu namaz kılındı, Namazdan sonra Behlül 5-10 Kişilik bir gurupla çıkageldi, Harun reşit şaşırdı,

   Camiye bu kadar mı insan geldi,?

   Behlül cevap verdi..;

   Siz bana Cami’ye gelenleri değil, Namaza gelenleri iftara çağır dediniz,

   Namazdan sonra Camii kapısında durdum, çıkan herkese Hocanın Namaz kıldırırken hangi sureyi okuduğunu ve daha başka şeyler sordum, Onları da yalnız bu getirdiğim kişiler bildi, Cami’ye gelen çoktu, âmâ Namaza gelen bu kadarmış. Dedi. Bu olay gösteriyor ki herkeste ruh ve beden bazen farklı alanlarda olabiliyorlar. Nitekim Arifler Akıl neredeyse ruh da o alandadır demişler.

   Tüm bu anlatılanları özetlersek;

    Ruhlar bedenle ilişkili iken bazen ruhlar bedenle bu ilişkisi minimize olup ruhlar zaman mefhumunun dışına çıkarak ileri veya geriye ket vurarak geçmişe veya geleceğe yolculuk yaparlar. Bu türden bir yolculuk zaman zaman herkesin tecrübeleri ile de teyit edilmiştir.

    Uyku ölümün zayıf bir çehresidir. Ölüm, ise uykunun kamil bir örneğidir. Uyku ruhun asalet ve istiklal sahibi olduğunun delillerinden biridir.

   Bendenizin yaşadığı bir küçük örnekle izah edersek; Ruh Yaşadığımız süreçte genel anlamda iki kez zamanın dışına çıkar, Biri uykudayken biri de Ölünce(Bu tür ilişki kati ayrılışa tekabül eden  ilişki biçimidir),

    Bu yolcuktan birini yaşadım ve uykudayken Ruh zaman mefhumun dışına çıkarken İp gibi bir iz bırakarak bedenden tamamen ilişkisi kopmaz ve Mahiyeti bilinmeyen elektromanyetik dalgalarla ilişkisi devam eder, Bu ilişki zaman zaman gülme, bazen ağlama ve bazen de ruhun bulunduğu ortama göre farklı tepkilerle bedende tebarüz ediyor.

    Ancak insan uyanınca bu istikamette belki ışık hızında gidiş istikametinde geliş güzergahıdır, bedenle tekrar bütünleşir idrak şuur ve metabolizmayı tümden hareket ettirir ve insan uyanır ve beyin nöranları bedeni kontrol etmeye başlar.. Diye bir tecrübe acizane yaşadım.

    Rüyalar buna en basit Örneklerdir, Peygamber(sav) “sizden biri beni rüyasında görürse benim gerçek suretimdir, Çünkü şeytan benim suretime giremez” hadisi Rüyada peygamberi görenlerin ruhları bedenle ilişkisi kopmadan zamanın dışına çıkarak geriye ket vurarak 1400 yıl öncesine ulaşabiliyor, Aynı şekilde gelecek için de yine ruhlar zaman tünelinden çıkarak istikbaldeki bazı olaylara vakıf olabiliyor, 

    Prof.Allex Carrel “Duanın Psikolojik tesirleri ve Rüyanın Medyumik halleri kan serumunun fiziksel özellikleri kadar önemlidir, ve Bilim bu konuyu tanımlamada yetersiz kalmıştır”

   İnsan denen bu meçhul kitabı ile Nobel ödülü alan ve üç dalda akademik Prof’luk unvanı olan Alex Carrel’in şu satırları iki kez okunmaya değerdir; dinleyelim;

   “İskeletin, Kasların ve organların gelişmesiyle akli ve Ruhi faaliyetler arasındaki İlişkileri bilmekten uzağız, Sinir sistemlerindeki dengeyi hastalıklara ve yorgunluğa karşı mukavemet temin eden şey ’in ne olduğunu bilmiyoruz.

    Maneviyat duygusunu, muhakemeyi ve cesareti nasıl artıracağımızı da bilmiyoruz. Entelektüel Moral estetik ve mistik faaliyetlerin nisbi önemi nedir,? Estetik ve dini duyguların manası nedir? Telepatik teatiden sorumlu enerjinin şekli nedir? Muhakkak ki herkesin saadet ve bedbahtlığını tayin akli ve fizyolojik bazı faktörler vardır, fakat bu faktörler bilinmiyor!

    Saadet verecek kabiliyeti Sünni olarak meydana getirmeye muktedir değiliz!

Medeni bir insanın azami gelişmesine en uygun çevrenin hangisi olduğunu bilmiyoruz? Fizyolojik ve ruhi teşekkülümüzde Mücadele, Gayret ve ıstırabı Yok etmemiz mümkün müdür?

   Bugünün medeniyetinde fertlerin dejenere olmasını nasıl önlemeli? Bizi en çok ilgilendiren konularda bunlara benzer birçok sorular sorulabilir, fakat bu sorular da cevapsız kalacaktır.”

   İnsanın Ruhu bazen bedeninin fonksiyonlarından ayrılır farklı alanlarda seyahat eder, Hatta az sonra ne iş yaptığı sorulursa belki de hatırlamayacaktır, Çünkü hayalleri ve ruhu ile farklı alanlarda gezdiği için az önceki meşguliyetini hatırlamayabilir.

   Bilim adamı Albert Einstein’i dinleyelim,

   “Bilimin açıklayamadığı son derece kuvvetli bir güç var, Bu güç herkesi kapsıyor, ve yönetiyor, Evrenin çalışmasını sağlayan her olgunun arkasında bile O var, ve henüz tarafımızdan tanımlanamadı.”

    Tam da Vahdeti Vücudu ifade eden bir tespit. Allah kendi sıfatlarını vücuda yansıtarak varlığa hayat bahşetmiştir.

   “İnsanın ruhu kandil, Bilim onun aydınlığı, İLAHÎ bilgelik de onun yağı gibidir, Bu yanar ve sana ışık saçarsa o zaman sana DİRİ denir.” (İbn-Sina ra)

      Ruhların ölümsüzlük kudreti de; Yüce Allah’ın kendi ruhundan bu latif varlığa Sirayet ettirmesinden kaynaklanmaktadır ve haddi zatında her İnsan bir Ruhullah’tır. Vahdeti Vücut felsefesinin Pir’i Şeyh Muhyeddin’i Arabi(ra) nin yüzyıllarca önce ifade ettiği hakikati bilim henüz yeni yeni dillendirmeye başladı.

    Şüphesiz geniş bir konu olmakla beraber sadece bir ön bilgi için bu makalede vermeye çalıştık. Gayret bizden Tevfik Allah’tandır. vesellam.

Tarih:Genel

İlk Yorumu Siz Yapın

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir