İçeriğe geç

NEDEN SİZ..!?

NEDEN SİZ..!?
Efsane Wimbledon’un ilk siyahi şampiyonu Arthur Ashe, kan naklinden kaptığı AIDS yüzünden ölüm döşeğindeydi…
Dünyanın her köşesindeki hayranlarından mektuplar yağmaktaydı. Bunlardan bir tanesi şöyle soruyordu:
– Yaratıcı böylesine kötü bir hastalık için neden seni seçti?
Arthur Ashe cevap verdi:
– Tüm dünyada 50 milyon çocuk tenis oynamaya başlar. 5 milyonu tenis oynamayı öğrenir. 500 bini profesyonel tenisçi olur, 50 bini yarışmalara girer, 5 bini büyük turnuvalara erişir, 50’si Wimbledon’a kadar gelir, 4’ü yarı finale, 2’si finale kalır.
Elimde şampiyonluk kupasını tutarken Yaratıcı ‘Neden ben?’ diye hiç sormadım. Şimdi sancı çekerken, O’na nasıl ‘Niye ben’ derim? Zorluklar insanı güçlü yapar… Hüzün insanı, İnsan yapar, yenilgi de mütevazi…
Yaratıcıya asla ‘Neden ben?’ diye sormayın.
Ne olacaksa zaten olur…
Kaderin sistematiğini mükemmel ifade etmiş. Bu adamdaki iman ve ihlas öyle tavan yapmış ki ilahi takdir ve kaderine öylesine inanmış ki bu Tevhidi teslimiyet örneği ancak ariflerde görülmüştür.
Beşerin sahip olduğu nefsi emmare nedeniyle hep iyilikleri kendisi için düşünür kötülükleri de başkalarına reva görür veya düşünür, oysa Tevhidi ve İslami literatürde “Sizler Müslüman kardeşinizin nefsini kendi nefsine tercih etmediğiniz sürece hakkıyla iman etmiş sayılmazsınız.” İlkesi Empatinin imanın bir gerekliliği olduğu, empati pratikleri ile beraber yaşanmadığı müddetçe akide inanç ve kültür açısından bütünlükten mahrum kalacağı ve eksik bir idrakin sosyal hayatta açtığı travma zamanla toplumsal bütünlüğü tehdit edecek bir Sosyoloji üretir.
Beşer için İmkânlar gafletin devamlı yoldaşıdırlar, Hareket ve gayret Bazen imkanlara yoldaş olsa Kimi zaman kimi şahıslar için ise mahrumiyetin arkadaşıdır.
Bela ve musibetler İdraki harekete geçirir tefekkürün kapısını açar ve sebepler zincirini sorgulayan beşer nihayetinde son halkadan ötesi kadiri Mutlak’ı idrak eder. Beşer fıtratı icabı Yokluğu fiilen yaşamadığı zaman nimetin ve sağlığın kıymetini idrak etmez, Sebebi ise sahip olduğu rehavet ona basiret körlüğü vermiş, Bu körlük ise onu Şükür insanı olmaktan uzaklaştırmıştır. Felsefede her şey zıddı ile bilinir önermesi ; Rehaveti yaşayan zahmeti bilmez sonucuna ulaşılır.
Mevlana’yı dinleyelim;
“Aşk davaya benzer, cefa çekmek Şahide; Şahidin yoksa davayı kazanamazsın.”
Nitekim Hz. Ali(as) “ Gönlü hüzünlü olanın dostu Allah’tır” izahı çok şeyi anlatıyor. Nitekim Allah dostları gönüldeki hüznün de günahlara kefaret olacağını beyan etmişlerdir.
Tolstoy’a bakalım “Hayattan uzaklaştığımız ölçüde gerçeğe yaklaşırız” ifadesi Ruhun maddeden uzaklaştığı ölçüde gerçeklerle yüzleşmesine işaret etmektedir.
İslam irfanının öncüleri bu konuda ekol ve okullar oluşturmuş ve bu ilmi kurumsallaştırıp taliplilerine sunmayı becermişlerdir. Daha sonra ehliyetsiz ve liyakatsiz olanlar bu işleyişe zühd adı altında birer eşekleştirme okulu olarak kullanıyorlar.
Nitekim bir rivayette Peygamber(sav) “Allah bir kulunu sevdi mi O’na bela ve musibet yağdırır” bunun Psiko sosyal açılımı;
Bela ve musibetin birey açısından avantajları,
1-Bireyi biler, Hem fizyolojik, hem de psikolojik Direnç, Dayanıklık,ve Güç oluşturur,
2-Nimetin kıymetini idrak etmesini öğretir, Zahmet ve eziyetin bireylerini daha iyi anlamasını sağlar. Empatiyi fiilen öğretir. Bazen Karşılaştığı Rahatlık ve ferahlık O’nu şükür insanı yapar.
3-Daha büyük musibetleri atlatacak bir güç kazandırır. Büyük deryalarda yüzme olasılığı için bir çocuğa yüzmeyi küçük havuzlarda ve şefkatle eğitildiği gibi,
Konuyu biraz daha açarsak; Hayatta hiç başı ağırmamış,Kolu çizilmemiş, ateşi çıkmamış, Soğuk sıcak görmemiş,Nazlıcanın, Kibariye’nin çocuğu olarak büyütülen bir çocuk evden adımını doğaya attığı an yenilir,yıkılır.Ancak; Köyde sokaktaki sümüklü çocuklar bunun tam tersi doğaya karşı daha dayanıklıdır.
Bu durum bitkilerde de aynıdır, Sürekli bir bahçıvana muhtaç olarak büyüyen ağaçlar, her türlü doğa şartlarınına dayanıklı dağdaki ağaç kadar daha sağlam ve dayanıklı değildir.
Tüm bunlar bize şunu öğretiyor, Bir toplum sağlıklı ve doğal Fıtratına uygun kültür süzgecinden geçirilmezse bu toplumun sadece ekonomik imkanlar mutluluğunu temin etmeyeceği gibi kaliteli problemlerin insanını üretir.öyleki bu kaliteli problemler kaliteli paralarla izalesi de mümkün olmayacaktır.250 Milyon Amerika’da 150 milyon insan uyuşturucu ve anti depresan ilaçlara bağımlıdır. Sıkıntının esas sebebi verilen eğitimin ve oluşan ahlaki atmosferin fıtrata uyumsuzluğudur.
Şimdi Tüm Amerika ve Avrupa’da İntihar ve cinnetin trafik kazalarından ölenlerden daha fazla olduğunu da anladık mı.?
İslam Aleminde ise yöneticilerin eylemlerde bu tağutları taklit etmesi, Söylemlerde ise İslami argümanları kullanmaları bu coğrafyalarda büyük çelişkilere sebep olup, meczup,Ateist ve psikopat bir sosyoloji ürettiğini de anladık mı ?
Fesat ve ifsadın çokluğu haram ve şehvetlerin galebesi Çirkin ahlak, Cinayet yağma, Fuhuş ve her türlü kötülük batılı uluslararasında ev aile ve eğitim sisteminin bozukluğunun bir ürünüdür.
Elektronlar özel bir düzen ve belirlenmiş bir sürat ile Merkezi Çekirdeğin Etrafında ona cezb olmuş bir halde dönmektedirler, Atomun çekim merkezinden ayrılır ve kendi özel sisteminin dışına çakarlarsa ve protonlar ve çekirdek arasında ayrılık tahribat, Fesat ve zarar sebebi ise; Beşer için, Allah merkezli çizgiden kaymak da, Fiziki ve Ruhi birçok Fesadın meydana gelmesine eşittir..!Marifetin çekim alanının dışına çıkmak bu çizgiden kaymak insanın anatomisinde ve batınında birçok fesadın, arazın ve Arızanın meydana gelmesine eşittir.
Nitekim Yüce Allah bu durumu ayette şöyle ,izah etmiştir “İnsanlar diyecekler ki, bu nerden başımıza geldi, De ki, Bu kendi elinizle yaptığınızın karşılığıdır.”
İşte bir bütün olarak hakikatte beşeriyetin bugün yaşadığı tüm arızalar Açlık, Sefalet, Kan, zulüm savaşlar, Psikolojik ve sosyal travmaların esas sebebi Allah merkezli vahiy İlham, dustur,ve kültüründen uzaklaşıp Nefsini egolarını,Komplekslerini,iradesini merkeze almasıyla oluşan kendi eliyle kendine zulümün kapısını açan ve aklını kullanmadığı için pisliğe mahkum edilen avare bir neslin ve medeniyetin müdavimi olmuştur.
Beşeriyetin Bu travmayı atlatmanın biricik yolu her gün beş vakitte İhlasla “İhdine sıratel Müstekime ve sıratellezine devamında veladallin” ilacını uygun bir lisan ve itikatla süreklilik kazandırmakla bu Müzminliğin tedavisi belki mümkün olabilecektir.
Büyük bir felaketi kendi eliyle oluşturan insanoğlunun bu felaket dalgalarından kurtuluşunun tek çaresi maddenin en küçük parçasına şekil veren zerreden kürreye ilmi, rahmeti ve kudreti mevcudatı kuşatan insana en güzel surette cemali bağışlayan arşın ve mülkün Gerçek sahibine doğru kâmil bir Yolculuğun Seyyahı olabilmektir. Vesselam

Tarih:Genel

İlk Yorumu Siz Yapın

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir