İçeriğe geç

ÇOĞALIN AMA BOĞULMAYIN..!

ÇOĞALIN AMMA BOĞULMAYIN..!

  (Gayretli Anne ve babalara ithaf olunur)

      İlahi hitap “Biz her şeyi çift yarattık” Sistematik böyle irade edilmiş ve hayat yasaları bu çift mimari üzerinden devam ediyor, Beşerin bu yasalara müdahale edip başka bir matematik ortaya koyma şansları yoktur. Erkeğe kendine göre Kadına da kendine göre bir albeni ihsan etmiştir ve Ortak buluşma noktaları akıldır.

  İnsanın hem nebati, hem Hayvani, hem Şeytani ve hem de Melekuti boyutu vardır. 

  Büyümesi ve gelişmesi noktasında bitkilere, yemesi içmesi ve çoğalması noktasında ise hayvanlara, şerlere sebep olması cihetiyle şeytanlara benzerken; iyilik, tefekkür ve ubudiyet noktasında da meleklere benzemektedir.

    Hiçbir canlıya verilmeyen tercih imkânı insanı verildi ve sahip olduğu akıl O’nu sorumlu bir yaratık yapmıştır.! Bu sorumluluk Sistematiğinde kimisi için Eşraf-ı mahlukat, Kimisi için de Esfel-i mahlukat ile sonuçlanır.

    İnsan ve hayvanın müptela olduğu bedeni ve cismani zevklerden uzaklaşıp, kalbi ve ruhani tarafını terakki ettirdikçe, yaratılış gayesi olan kamil insan olmaya doğru yol alır. Hayvani tarafa ağırlık verirse ancak ve ancak maddesini ve bedenini geliştirmiş olur. Bu ise hayvanların yaratılış sistematiğidir.

   Hz. Peygamber(sav)”Bir İnsan üç şey için evlenir, Mal Güzellik ve Din, Ancak siz Dini olanı tercih ediniz.” Bu tavsiye her iki cins için de bir kriterdir. Çünkü ilk ikisi kaybolmaya yok olmaya mahkumdur.!

   Tüm ahlak bilimcilerin izah ettiği İnsanı güzel kılan ahlak ve huyudur tespiti aklın ortak noktasıdır.

    Evlenmenin asıl gayesi neslin devamı olsa da; Esas olan neslin topluma faydalı hayırlı ve rahmet barındıran fıtratına dönük bir ortamı hazırlamak da üreticilerin sorumluluğunda olacaktır. Kaliteli insan yetiştirmediğimiz müddetçe sayısını artırmanın hiçbir anlamı yoktur. Evlenmekten gaye çoğalma olacaksa kedi ve köpeklerde olduğu gibi diğer canlıların hepsi kerhen zaten bu hareket yasalarına tabidir.

    Tüm canlılar yaratılış fıtratına kerhen bağlı olmakla beraber, İnsan denen canlı tercih imkanıyla bu fıtratın aykırı canlısı olma imkânı vardır. İşte bunlar küfranı Nimet’in sakinleri olmaya adaydır.

   Ülke bazında bir Nüfus planlaması için Siyasetçiler, Ekonomistler, Sosyal bilimciler, Eğitim bilimciler, Pedagog ve Ahlak bilimciler, Demagoglar, Akil insanlardan oluşan bir heyet ülke istikbali ve neslin devamında çok özel ve hassas planlamalar yapılabilir, Bu noktada neslin üreme hızını belirlemeleri de mümkündür.ve gereklidir.    

   Özellikle, akıllı telefon kullanan genç kuşaklar, kullandıkları telefonlar tarafından psikolojik bağımlılıklara maruz  bırakıldıklarını fark etmiyor.  Dijital dünyaya bağımlılık, zihinsel karmaşa ve depresyonlara neden oluyor, anti sosyal davranışlar kitleselleşiyor. Bireyler varoluşlarını akıllı telefonlarla özdeşleştiriyor.

    Oysa, Günümüz dünyasında bunu zamanında doğru planlamayan ülkeler nesli gençleştirmek için büyük paralarla özel teşvikler uyguladıkları da bir gerçektir.

   Esas olan kalite ise Kaliteli İnsan nasıl ? nerde? ve hangi imkanlarla ve hangi öğretilerle yetişir? sorusu yerinde bir soru olacaktır.   

   Şüphesiz bütün peygamberler İnsanlık camiası için numune İnsanlar olmakla beraber bütün çabaları İnsanlık camiasına hayırlı ve faydalı bir toplumun inşasına öğretmenlik yapmışlardır.

   Toplumbilimciler, Eğitim bilimciler ve pedagogların ortak görüşü “Eğitim Evde başlar, Okulda gelişir, sokakta pekişir.” Aslında hassaten her anne birinci derecede, İkinci derecede baba birer pedagog ve çocuğun karakterinin şekillenmesinde ilk kahramanlardır. Bunu evde bulamayan çocuklar ikinci aşamada okuldaki hocasından Ararlar, onda da bulamadığı kahramanlığı üçüncü aşamada sokakta ararlar.

   Bu da ya topçu, ya popçu ya bopçu ..ile devam eden sahte ve yalancı pehlivanlar üzerinden beyhude bir çaba ile yorulurlar.

   “Babanın evladına Dua’sı, Peygamberin ümmetine duası gibidir.” (Hz. Muhammed sav)

   Bunun için Babanın duası cehennem azabından, Annenin duası kaza beladan korur. Bu öğretiler toplumun sosyolojik dinamikleridir. Pedagoglar, Eğitim bilimciler Anneler babalar çocuklarınıza toplumsal sorumluluk yüklerken Rolünüzü en iyi oynamak zorundasınız,

    Ustat mutahhari(ra) “En iyi öğretmen sana fikir veren değil, Seni fikir sahibi yapandır. “literatürde geçen kahramanlar çocuklara balık yemeyi öğretin ama balık tutmayı da öğretmeyi ihmal etmeyin.

   Bir toplumun zenginliği eğitime verdiği önemle doğru orantılıdır, Eğitim imkanları verilen eğitim kadar etkili ve gereklidir, Üretken insan olmanın ilk basamağı eğitimdir, Bu konuda binlerce kitap ve makale yazılmış ve konu değişik açılardan yorumlanmıştır. Ancak bizim esas öncelikli konumuz Mesleki kariyer, sanat ve Edebiyatta, Beceri, yeteneklere dönük değil, Sağlıklı karakter oluşumuna yönelik olmalıdır.

    Sağlam bir karaktere sahip olmazsan Nasıl ki, Hiroşima’da, Nagazaki’de  atom bombasının pimine çekinmeden dokunan ve yüzbinlerce İnsanın ölümüne sebep olan Pilot Figür ve kötülüğün karakteri olmakla beraber, Halepçe’ye kimyasal gaz atması emredilen Kerküklü Türkmen asıllı Pilot   Aydın Mustafa Hamit (Aydın Teyyar) Saddam’ın emrine itaat etmeyerek “        

    Hiç düşünmeden bu emri reddeder ve Saddam ile görüşmek istediğini söyler…

   Saddam ile görüşen Aydın Tayyar ona kimyasal silahlar ile masum kişileri öldüremeyeceğini bu görevinden muaf tutulmasını söyler, görüşmeden sonra Saddam Aydın Tayyarı tutuklar ve Halepçe’ye saldırdıklarından 6 ay sonra Aydın Tayyarı da idam eder…

  İdam edilmeden önce şu sözleri söyledi:

“Acaba Kürtler benim idamımın sebebinin onlar olduğunu bilecekler mi? Bir gün beni hatırlayacaklar mı?” Saygı ve rahmetle anıyoruz.Bu da iyilerin karekteriydi.

   İşte Anaların yetiştirdiği ve verdikleri kültürün iki figürü gerisini siz yorumlayın.

  Hadislerde “Bir anne ve babanın evladına bırakacağı en güzel miras güzel ahlaktır.” Hatta Aynel yakin mekanı mahşerde evlat malı anne ve babasına fırlatır ve Bana Allah’ın dinini neden öğretmediniz. ”diye sitem ve şikayet eder.

    Tağutun hakim olduğu coğrafyalarda Müslüman davetçiler şunu önermişler Eğitim sisteminin müfredatı İslam mantalitesine uyumlu bir ortamın hızlı bir şekilde oluşturup, Buralarda görev yapan hocaların özenle seçilerek aile kültürü ile barışık ve hatta aynı mahalle ve kentte yaşayacak bir konjonktürü oluştursunlar. Aksi halde müfredatı Sokakları kadar bozuk olan çarktan sağlıklı nesiller üretemezsiniz.

    Büyük usta Dr.Ali Şeriati’yi dinleyelim.

   “Rivayete göre Peygamber (sav) Fâtıma’nın ellerini öpermiş. Elbette, bu sahneler büyük bir sevgiden haber veriyor. Kadına vahşi münasebetin hakemlik yaptığı bir dönemde baba kendi kızının ellerini öpüyor!

    Bu, insanlık dışı ortamda vurulan devrimci bir darbedir!.”

  Tüm bunlarla beraber, Babalık ve Annelik sorgulanmalıdır,? Arızalı ebevenden tabii ki, arızalı çocuklar peydah olur.

    Aile planlamasında İlk iş ve söz hakkı Anne’nindir, Çocukların rızıklarını düşünmek belki en son düşünülecek bir konudur; Çünkü yüce Allah rızıkların kefilidir ama İMAN”ın Kefili değildir.! Çocukların ilk öğretmeni anne ise oturup gücünü, kuvvetini, mecalini, takatini kültürünü ve sabrını düşünsün ve ona göre kocasıyla paylaşarak ortak üretim yapsınlar. Aksi halde çok çocuk çok dert demektir.!

   Altından kalkamayacakları yükü Allah onlara yüklememiş ise onların da altından kalkamayacakları kadar yükün altına girmemeleri en doğru seçenektir.

   Nitekim asrı saadette bile AZL (Doğum kontrol) yapan sahabeleri görmek mümkündür.

   Bakın peygamber(sav) bir hadiste “Ümmetim 73 fırkaya bölünecek biri hariç diğerleri delalette olacaklar.” Dal ve Mudil ayrı bir makale konusu yaparız biiznillah. işte peygamber şefaati bunlar için devreye girer.

    Çocukların Evde okulda ve sokaktaki hal ve hareketleri davranış ve ahlakından birinci derecede Anne sorumludur. Erkek ise tümü için çalışıp rızkın temininde muhataptır.

   Kadınlara Neden cuma namazı ve Cihat farz kılınmadığının hikmeti, himmeti ve sevabı yetiştirdiği veya yetiştireceği Salih evlatlarla doğru orantılıdır. Bu yüzden çocuk sayısında ilk söz Annelerindir. Annelerin olmalıdır. Mevcut dünyada kapitalizm Kadın için feminist amaçlar üreterek kadını İnsanlığın anası olmaktan men edip kendi pisboğazlarına alet etmişlerdir.

   Şüphesiz Allah rahmandır ve kullarına zorluk dilmez, İyilik ve kolaylık bu rahmetle örtüşür ve bizim zahmete talip olmamız bu rahmete aykırı Olur. Nitekim peygambere Din nedir? Diye sorulduğunda “Kolaylıktır” diye cevaplamış. Kolaylığı da beleşçilik ve asalak olmayla karıştırmamak lazım.

     Ağlamaya gerek yok; Aç gözlülük çocuklarımızı Kreş’lere mahkum etmekle, Biz büyükleri de huzur evlerinin mahkumları yaptı.

   Çünkü hep mideleri düşündük, Kafaları ihmal ettik.

   Oysa midesi dolu olanların kafalarının boşluğunu hiç düşünmedik. Hakikatte boş kafalar şeytanın çalışma odasıdır.

   Oysa toplum bilimcilerin insanı kıtlık zamanında açlık öldürmez, Alıştığı tokluk öldürür önermesini doğru anlayamadık.

   Sonuçta Şeker nesillerin Şekerci ebeveynleri olmaya devam ediyoruz.

    Ne ekersen O’nu biçersin, Ektiğini biçemezsen o zaman işi kadere havale edebilirsin.

   Şüphesiz Ebeveyn ve çocuklara sorulan binlerce soru ve cevaplı bir sınavın adaylarıyız.

   Hayatı doğru okumayı becermeyenler, Sürpriz ve tesadüflerin kurbanlarıdır.

   Hak ile meşgul olmazsan, Batıl seni meşgul eder.!

 “Evleniniz, çoğalınız, çünkü ben kıyamet gününde sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim.” (Beyhakî, VII/81)

“Sevimli, doğuma müsait kadınlarla evlenin.” (Ebu Davud, Nikah 2; İbn Mace, Nikah 1).hadis-i şeriflerinden evlilikte esas alınan önemli bir noktayı öğreniyoruz, o da neslin devamını sağlamaktır. Yani kişi neslini devam ettirebilecek kadar çocuk sahibi olmasını Peygamberimiz (sav) tavsiye etmektedir. Şöyle ki:

“Evlenin, çoğalın, zira ben, kıyamet gününde sizin çokluğunuzla iftihar ederim.” hadis-i şerifi, -mazmunu mahfuz- mefhum-u muhalifi ile şunları hatırlattığı söylenebilir: Rasûlü Ekrem’in (sav) şayet izdivaçla iftihar edeceği bir nesil hedeflenmemişse, o izdivaç ya da çoğalmanın hiçbir anlamı yoktur.

 Evet Başıboşluğa ya da sefahete bulaşmış, başı secdesiz, vicdanı paslı, gözü kanlı bir nesil ile Resulü Ekrem’in (sav) iftihar etmeyeceği açıktır.

   O’nun, çoğalmasını istediği nesil, Allah indinde de makbul olan, O’nun rızasını kazanmaya teşne bulunan din-i mübini yaşayan ve yaşatan bir nesil olmalıdır.    

    Kur’ân-ı Kerim, değişik nûrefşan beyanlarıyla bu mülâhazaya en sağlam referanstır:

“Servet ve oğullarınız, dünya hayatının süsüdür; ebediyet vadeden iyi işler ise, Rabbinin nezdinde sevapça daha hayırlı, ümit bağlamaya da daha lâyıktır.” (Kehf, 18/46)

   Evet işleriniz ahirete müteveccih ise siz Rabbinizden, o da sizden hoşnut olacağı bir yola girmiş sayılırsınız.

   Çocuğun Kahramanı olarak Allah’ın bize örnek olarak gönderdiği Hz. Muhammed(sav),Kızı Fatıma ve İnsanı Kamil Ali(as)min savaşlardaki üstün başarılarından ziyade sosyal hayattaki tavsiye telkin ve tembihleri bizim için referans olmadıkça defolu, Arızalı problemli nesiller hem burada hem ötede bizim için rahmet yerine musibet sebebi olurlar.

   Geçen yıl haberlerde okuduğumuz üzere İzmir’de Profesör olan anne ve babasını Kumar ve içki parası için katleden bir çocuğa anne ve babanın belki de verdiklerini aldıkları da bir gerçek olarak örtüşmektedir.

   Şu hikaye okunmaya değerdir,

    BİR ÇOCUK İÇİN ZAMAN SEVGİ DEMEKTİR.!

    Genç bir adam ceza evini boylamak üzereymiş. Yargıç onu çocukluğundan beri tanıyormuş ve ünlü bir yazar olan babasıyla da tanışıyormuş. “Babanı hatırlıyor musun?” diye sormuş. Genç; “Onu oldukça iyi hatırlıyorum” demiş. Suçlunun vicdanını yoklamaya çalışan yargıç şöyle demiş:

   “Mahkum edilmek üzereyken ve şu anda mükemmel bir insan olan babanı düşünürken, onun hakkında net olarak ne hatırladığını anlatır mısın?“

Bir sessizlik olmuş. Daha sonra yargıç beklenmeyen bir cevap almış;

-“Öğüt almak için yanına gittiğimde, yazdığı kitaptan başını kaldırarak bana baktığını ve “Çek git başımdan; çok meşgulüm !” dediğini hatırlıyorum. Ona arkadaşlık etmek için yaklaştığımda bana dönerek “Çek git başımda oğul; bu kitabı bitirmeliyim !” derdi. Sayın yargıcım siz onu büyük bir yazar olarak hatırlarsınız fakat ben onu kaybedilmiş bir arkadaş olarak hatırlıyorum”

Yargıç kendi kendine söylenmiş;

-“Yazık ! Kitabı bitirdi ama oğlunu kaybetti! ”

      Bir ANNE  çocuğuna;

Ben kimim?

Hayattan ne bekliyorum, isteklerim nedir?

Güçlü ve zayıf yanlarım ne?

Hayatımın anlamı ve amacı nedir?

Var oluşumun bir sebebi var mı?

    Sorularını sorabilme yeteneği kazandırdığında, yaşam adına verebileceği her şeyi vermiş demektir. Einstein’ın sözünde dediği gibi kutsal merak bu soruların yanıtlanmasını gerektirir.

    Çünkü bir çocuk bu sorularla hayata tutunur, kendini var eder, kendini gerçekleştirme basamağının en üstüne bu sorularla ulaşır. Kültürü, değerleri, toplumsal dinamikleri bu sorulara verilen yanıtlarla kazanır.

    Ben kimim? Sorusu ile kendini tanımaya çalışan, iç dünyasını keşfeden çocuk, varoluşumun bir sebebi var mı? Sorusu ile bakışını kendi dışına çevirerek gerçeklerle yüzleşmeye başlar.

    Evrendeki yerini, niçin var olduğunu, yaratılış amacını bulmaya çalışır. Aradaki diğer sorular çocuğun kendisinden başlayarak bütün bir yaşama bakışını etkileyen, hayata daha güçlü tutunmasını, kendine daha çok güven duymasını, değerler karşısındaki konumunu belirlemeye dönük sorulardır. İnsan eğer değerleri ile var olacaksa ki inancımız ve düşüncemiz odur, bunun yolu bu sorulara verilecek uygun yanıtlardan geçer.

  Mevlana (ra)’yı dinleyelim,

  “Kiminle gezdiğinize kimle arkadaşlık ettiğinize dikkat edin. Çünkü Bülbül Gül’e,Karga çöplüğe götürür.”

      Büyük usta Dr.Ali Şeriati’yi dinleyelim, “Barışta Hasan olmak, cihat ve şehadette Huseyn olmak, en ağır sosyal adalet ve hak misyonunda Zeyneb olmak..” Bir muvahide yakışacak en iyi pozisyon ve tavır olacaktır.

    Evlenmede asıl hedef, Allah’ı ve Rasûlü’nü hoşnut edecek bir neslin yetiştirilmesidir. Onun için mütedeyyin, İnsan nesline aşık, ailesine sımsıkı bağlı, çocuklarının terbiyesi üzerinde hassasiyetle duran kimseler, değişik çarpık düşüncelere rağmen, yoluna ve usulüne uygun şekilde çocuk sahibi olma konusunda kat’iyen tereddüt etmemelidirler. Zira böyle bir neslin çoğalması ümmet-i Muhammed’in yüzünü güldürecektir.

   Kural şudur Önemli olan keyfiyettir(içerik),Kemiyet(sayısal çoğunluk) değildir.

   Ml’minler nazarında aile, toplumun en hayatî bir parçası ve milletin de ilk nüvesidir. Dolayısıyla o, ne bir kuluçka makinesi ne de cismanî arzuların tatmin vasıtasıdır.

    Aile, kutsal bir müessesedir; kutsiyetinin en belirgin çizgisi de nikâhtır. İslam, “nikâh” adı altındaki meşru birleşmeyi sağlam bir Toplumun temeli ve esası kabul etmiştir.

    Bununla beraber, maksatsız, gayesiz ve gelişigüzel evlilikler meşru sınırları zorlayacağından dolayı, yüce dinimiz, nikâhı da bir kısım gaye ve hedeflere bağlamıştır.

   İzdivacın en önemli hedeflerinden biri, Allah’ı hoşnut edecek ve Resûlullah’ın yüzünü güldürecek bir neslin yetiştirilmesidir. Kur’an-ı Kerim’e ve hadis-i şeriflere bakıldığında, ekser Nebilerin ve Salih kulların, aile kurmanın semeresi olarak tertemiz nesiller istedikleri ve hayırlı bir zürriyet talebiyle Cenâb-ı Hakk’a el açtıkları görülecektir.

   Şu kadar var ki, Kainatın Medâr-ı İftiharı’nın (sav)) çoğalmasını istediği nesil, Allah indinde makbul olan, rıza-yı ilahîyi kazanmaya hazır bulunan ve din-i mübîni hayatına hakim kılan bir nesildir.

    Bu itibarla da, çocuklarının terbiyesi üzerinde hassasiyetle durabilecek ve onları İnsanlığın İftihar Tablosu ‘nu memnun edecek şekilde yetiştirebilecek şuurlu MÜ’minlerin çocuk istemelerinde bir beis yoktur.

    “O’nun tek bir rab ve ilâh oluşunun delillerinden biri de, size kendi cinsinizden, yani sizin gibi birer insan olan karşı cinsten, yanlarında (sükûna ereceğiniz huzur ve mutluluk bulabileceğiniz eşler yaratması ve aranıza muhabbet, sevgi ve şefkat duygularını yerleştirmesidir.  Hiç kuşkusuz bunlarda, düşünen insanlar için nice ibretler vardır.” (Rum:30/21)

   Aslında, çocuk, Cenâb-ı Hakk’ın bir nimetidir. Eşler birbirine Allah’ın emaneti ve nimeti olduğu gibi, yuvanın meyvesi çocuk da bir emanet ve nimettir.   

    Dolayısıyla, fıtrat itibarıyla her nimete talip olan insanın Allah’tan çocuk nimetini istemesi de gayet tabiî ve fıtrîdir. Ne var ki, talebin keyfiyeti nimetin büyüklüğüne göre olmalıdır. Mesela, hayat da bir nimettir; fakat Resüllullah “Allah’ım, hayat benim için hayırlı ise beni yaşat; şayet vefatım daha hayırlı ise o zaman can emanetini al!” diye dua etmektedir.

   Şüphesiz konu üzerinde çok şey söylenebilir, âmâ biz sadece birkaç yol işaretine temas ettik.

   İslam Sıratül Müstakim dinidir ve kendisine tabi olanları vasat olmaya davet eder, Çoğalalım derken; Boğulmamaya da dikkat etmek gerekir.

   Böylece bize, imandan sonra en büyük nimet sayılan hayat hakkında bile “hayırlı ise…” kaydıyla dua etmemiz gerektiğini öğretmektedir.

    Ümmetin medarı İftiharı olabilecek nesiller yetiştiren elleri öpülmeye layık ‘ANNE’lere Sabır ve Sebat ile rızkın temininde aktif rol alan Babalara ve mübarek mücadelelerine selam olsun.

Tarih:Genel

İlk Yorumu Siz Yapın

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir